Tarih : 24 Nisan 2019
Saat : 19:30 - 22:30
Bilet Fiyatı:Bilet Fiyatları: 1. Katagori: Atölyeye Grupla Değil Bireysel Katılım İstenirse :265 TL
2. Katagori: Grupla katılım :109 TL
Korunmuyoruz ama olmuyor.
Doktorlar hiçbir şey bulamadı ama hamile kalamıyorum.
Kaç kez tüp bebek denedik tutmadı.
Oldu diyorlar kalp sesi duyulmuyor.
Oldu diyorlar boş kese gelişiyor.
Oldu diyorlar büyümüyor.
Herkeste var bende niye yok!
Benim de kucağım dolu olsun.
Ben de onlar gibi olmak istiyorum.
Arkamdan laf söylemesinler.
Ya evliliğim biterse!
Ya çocuk sahibi olamazsam!
Aynı dertten muzdarip kişilerle bir araya gelmek, ortak dili konuşabilmek iyileştirici ve rahatlama açısından son derce yararlıdır.
Sanatın araç olarak kullanıldığı bu atölye çalışmasında bunu deneyimlemeye ne dersiniz?
*Uygulamacı: Uzm. Psk. Birgül AYDIN İNFERTİLİTE(KISIRLIK) VE PSİKOLOJİK DÜNYA
Ebeveyn olma, çoğu yetişkinin hayatındaki en önemli hedeflerinden biridir. Dünya sağlık örgütünün “insan biyopsikososyal bir varlıktır” tanımı çerçevesinde her hastalığın hem tıbbi nedenleri içerisinde “ortaya çıkarıcı bir etken” olarak ruhsal ve sosyal faktörlerin; hem de hastalığın yol açtığı “olumsuz sonuçlar” çerçevesinde ruhsal ve sosyal boyutların irdelenmesi gerekmektedir.
Bu açıdan infertilite(kısırlık) sorunu yaşayan özellikle kadının kısırlığa yol açan psikolojik nedenler açısından ve çiftin kısırlığın yol açtığı psikolojik ve sosyal problemler açısından ele alınması önemlidir. Özellikle infertilitede sunulan ruhsal teröpotik müdahalelerde hem koruyucu hem de iyileştirici ruh sağlığı hizmetlerinin bir arada yapılması gerekmektedir.
İnfertilitede psikolojik faktörleri “sebep” olarak ele aldığımızda, infertiliteye yol açan her ne kadar tıbbi nedenler olsa bile infertilite bir psikosomatik hastalık olarak değerlendirilmektedir. Ruhsal hastalıklar arasında ruh ve beden etkileşiminin belirgin olduğu hastalık grubu “Psikosomatik hastalıklar”dır. Psikosomatik hasatlıklar, ortaya çıkışında ve gelişiminde psikolojik etkenlerin veya çatışmaların baskın bir rol oynadığı fiziksel hastalıkları kapsar. Psikosomatik hastalıklarda çok iyi yapılanmış, “gerçek” fiziksel hastalıklar söz konusudur. Bu nedenle psikosomatik bozukluk, klinik olarak, birincil derecede organik olan bir hastalıktan hiçbir şekilde ayırt edilemeyebilir.
Ruh elle tutulmaz gözle görülmez bir yapı olmasına rağmen ruhun da bir işleyiş sistemi, bedensel organlar gibi çeşitli yapılanmaları bulunmaktadır. Ruhsal yapılanmaların yeterince gelişmemesi, buna bağlı ruhsal sistemdeki işleyişin aksaması ve doğduğumuz günden itibaren ruhsal açıdan işleyemeyip bilinç dışına attığımız, yetişkinlikte hiçbir şekilde farkında olmadığımız duygu, düşünce ve yaşantılar sonucunda duygular, düşünceler ve ruhsal hastalıklar oluşur.
Psikosomatik kökenli hastalığa sahip kişiler belirli bir ruhsal yapılanmaya ve ruhsal işlevlerde yetersizliklere sahiptirler. Bu kişilerde beden, sanki zincirinden boşalmış dürtülerin doğrudan etkilerini gösterdikleri yer haline gelmektedir. Sağlıklı gelişim süreci geçirmiş bir yetişkinde bu dürtüler düşünceye dönüşür. Fakat psikosomatik hastalık gösteren kişilerde bu dürtüler, zihinsel bir dışavurumla metabolize olma olanağını yitirdiklerinden yani düşünceye evrilemediklerinden organların yer altı yollarını seçerler. O organın işleyiş sistemini bozarak hastalıklar ortaya çıkarırlar. Bu nedenle psikosomatik bozukluk bastırılan dürtülerin ve duygulanımların bedensel sonucudur.
“Psikosomatik hasta bedeni içinde acı çeker ve beden psikosomatik hasta için bir kurbandır”.
İnfertilite sadece kadından, sadece erkekten ya da eşlerin her ikisinden kaynaklı nedenlere bağlı ortaya çıkabilmekle birlikte çiftlerin %10-15'inde ise tüm araştırmalara karşılık infertiliteyi açıklayabilecek bir neden bulunmamaktadır.
Tıbbi bir problem bulunsa bile kadın açısından temel problem, incelenerek seçilmiş sperm ve yumurtanın dışarıda döllenip kadına nakledilmesinden sonra “rahime tutunamaması”dır. Psikolojik açıdan irdelenmesi gereken konu “döllenen bir yumurta neden kadının rahmine tutunup gelişememekte” yani “hamilelik neden gerçekleşip ilerleyememektedir?”
Tıp, özellikle açıklanamayan infertiliteyi tanımlamakta zorlanmakta; infertiliteye bir neden bulma çabası içinde görülmektedir.
1950’li yıllardan başlayarak, psikanalitik kuramı takip eden birtakım yazarlar, gebeliği etkileyen ya da engelleyen olası bir neden olarak bilinçdışı çatışmaları öne sürmüşlerdir. İnfertilitede çiftler ve özellikle kadın bir türlü “doyurulmayan” çocuk arzusu yaşamaktadır. Psikanalistler, hamile kalamama ve bu yüzden bir türlü çocuk arzusunun doyurulmamasını kadının “ruhsal dünyasına geçmişte kaydedilmiş” annelik rolüyle bağlantılandırmakta ve infertilite yakınmalarının altında mutlaka gizil bir psikolojik çatışmanın yer aldığını düşünmektedirler.
“Ruhsal dünya” kavramının olduğu yerde geçmiş yaşantılarımızdan edindiğimiz ve bilincinde olmadığımız (bilinç dışında var olan) “tasarımlarımız”, hem bir şeyleri elde etme/edememede hem de yaşantımızda var olanlarla ilişkimizde önemli rol oynamaktadır. Bu açıdan çocuk sahibi olma/olamamada da kişilerin tasarımları çok önemlidir. İnfertilitede ruhsal dünyada, kişilerin, özellikle de kadının, hem bebeği hem de bir ebeveyn olarak kendisi hakkındaki tasarımları önceliklidir; bu durum, ebeveynin bebekle ilişkisinin belirleyicisidir. Gerçek bebek annenin kollarındaki bebektir; ancak onun öncesinde kadının zihninde hayal edilen bebek vardır. İşte tasarımlardan oluşan bu ruhsal dünya, sadece dünyaya gelmiş olan bebekle etkileşim üzerine değil, hamile kalma / kalamama üzerine de etkilidir ve doğumdan hatta bebek oluşmadan önceki düşlemlerini, korkularını, rüyalarını, çocukluk anılarını, ebeveynlerini ve gelecekle ilgili beklentilerini de içermektedir. Bu nedenle bebek sahibi olamayan kadınlarda, psikoterapi aracılığıyla bilinçdışında da önemli bir çalışma gerekmektedir.
İnfertilitenin nedeni bir nedene bağlı olsun ya da olmasın psikosomatik yaklaşım açısından;
“eğer bir kadının ruhu anne olmaya hazır değilse bedeni hamile kalamayacaktır”.
Kadının ruhunun anne olmaya hazır olamaması hem geçmişten hem de bugünden kaynaklı nedenlerle olabilmektedir.
Psikosomatik hastalıkların ruhsal tedavisinde çeşitli psikoterapi yöntemleri ve ilaç tedavileri kullanılmaktadır. Bu tedaviler tek başına uygulanabildiği gibi ikili kombinasyon şeklinde de uygulanmaktadır. Psikoterapilerde amaç olgunlaştırma, erken çocukluk dönemine ait saplantıların çözülmesi, rahatsızlık çıkartıcı nörotik davranış biçimlerini etkileme yollarıyla kişilik yapısında değişiklik yapmak, yaşadığı sorunlar karşısında başa çıkma gücünü geliştirmektir. Katılımcı sayısına (bireysel-grup), amacına (etkileşim, iç görü kazandırma, sosyal destek sağlama….), uygulanan yöntemlere (analitik yönelimli, bilişsel davranışçı terapiler, sanatla terapi, psikodrama, interpersonal terapi…) göre farklı türleri bulunmaktadır.
Merkezimizde infertilite hastalarına yönelik başlattığımız çalışmada terapi yöntemi olarak “sanatla terapi” yöntemleri kullanılmaktadır. Sanatla terapi; resim, müzik, heykel, seramik, dans, tiyatro, sinema, edebiyat gibi sanat alanlarıyla ilgili sanat materyallerinin kullanıldığı dışavurumcu terapinin bir biçimidir. Farkındalık, gelişim ve değişim hızlıdır. Yaratıcı süreçlerin psikolojik yönleri (özellikle farklı sanat materyallerinin affektif özellikleri) ile geleneksel psikoteröpotik teori ve teknikleri birleştirir.
Psikosomatik kökenli hastalıklara sahip kişiler psikoterapi ile bilinç dışı çatışmalarını işleyerek gereken ruhsal yapı gelişimini gösterdiklerinde sahip oldukları psikosomatik hastalık ya ortadan kalkmakta ya da şiddeti çok hafiflemektedir.
“Bebeğim olsun istiyorum” atölye çalışması da bu amaçla hazırlanmış 3 saat süren bir sanatla terapi atölye çalışmasıdır. Talep doğrultusunda “kapalı grup” formatında psikoterapi gruplarına dönüştürülecektir.
- Type d'événement Eğitim