9/8'lik Kıyamet Tiyatro Oyunu
Yakın gelecek… İklim krizinin vurduğu bir dünyadayız! Kıyamet gibi “acayip” bir şey olmuş, ama tam öyle de olmamış! Hiçbir ülkenin istemediği, Parazitler denen göçebe topluluklar çıkmış ortaya. Bir oğlan: Diyar! Bu yeni toplumun hikâye anlatıcılarından biri. Her akşam, ateş başında toplanan Parazitler’e, kıyametin ilk günlerine dönüp darbukasıyla bir hikâye anlatıyor.
Bir ihanet hikayesi!
İklim krizinin ilk günleri! İstanbul’dayız! Büyüyen açlık ve kıtlığa eşlik eden büyük bir isyan! Krizi fırsata çeviren muhafazakâr bir hareket: İzan! Diyar’ın bütün hikayesini değiştiren “acayip” gizemli bir kız: Leylâ!
Büyük yangınların, hastalıkların, göçlerin, kan sıcaklarının, açlık ve susuzluğun zamanında, bir soru bütün sorulardan daha önemli hale geliyor: Bildiğimiz dünya elimizden kayıp giderken, biz kimin elini tutacak, kimlerle yan yana yürüyeceğiz?
“O gece ilk bombalar patladı! Yer sarsıldı ayağımızın altında! Dışarı çıktık! Cehennem gibi kırmızıya kesmiş gökyüzü! Cayır cayır her yer! Belki 30 yerde birden patlatmışlar İstanbul’u! “Geliyolar,” dedi Leyla! Öyle acayip bi şey vardı ki sesinde… Korku gibi ama değil gibi de… “Kim geliyo?” dedim, bi şey demedi… Dönüp bakmadı bile… Ben baktım ama! Bütün yangın yüzüne vurmuş! Kara saçları kızıl kızıl parlıyo! Ateş gözünün bebeğinde dönüyo girdap gibi! Bıraktım yangını falan! Çünkü aşk! koca şehirler yanarken dönüp tek kişiye bakabilmektir!”
- Lloji i ngjarjes Dram
- Kohëzgjatja 70 minutë
Bahar Çuhadar
REDAKTOR
Sözüyle, sözünü söyleyiş biçimiyle, oyuncu performansıyla, rejisiyle, sesiyle dört bir yandan çarpan bir oyun. Şamil Yılmaz’ın yazdığı, Oğulcan Arman Uslu’nun oynadığı, Sezen Keser yönetimindeki ‘9/8’lik Kıyamet’ hakkında uzun seneler konuşulacak bir tek kişilik oyun. Şamil Yılmaz ‘9/8’lik Kıyamet’te tam da metinde bahsettiği gibi bir şey yaparak dünyayı ve tabii Türkiye'yi de saran distopik bir kıyamet atmosferinin ortasına şenlik gibi bir şey kuruyor. En son ‘Dansöz’, evvelinde ‘Avzer’, ‘Tevafuk’, ‘Kadınlar, Aşklar, Şarkılar’ başta olmak üzere pek çok kez sokağın kalbinden doğru yazdı, yazıyor oyunlarını Şamil Yılmaz. Bu kez sadece sokağın değil, kıyamet hissini her yeni gün baştan duyan bugünün insanlarının da kalbinden doğru yazmış. Sahne oyunculuğuna da kamera önündeki maharetine de defalarca şahit olduğumuz Oğulcan Arman Uslu, oyunda Diyar diye biri olmuş. Bu dönüşüm, oyuncuyu farklı işlerde izleyen bir seyirci için hiç şaşırtıcı olmasa da bu kez sahneye saçtığı ışıltının etki gücü çok güçlü. Son senelerde izleyip de hayranlıkla, defalarca bahsettiğimiz, anlatmaya doyamadığımız birkaç tek kişilik, efsaneleşen performans vardır. Uslu, darbukası eşliğinde anlattığı bu Şamil Yılmaz öyküsüyle o dilden dile dolaşan performansların arasında yerini prömiyerden itibaren almış durumda. Diyar adlı bir genç; “kıyamet gibi bir şey” olduktan, şehir yüzen cesetlerle kaplandıktan sonra sınırlarda dolaşmaya başlayan, ‘Parazitler’den biri olan Diyar anlatıyor. Elinde darbukası, berisinde matarası, sırt çantası… Şamil Yılmaz’ın hem lafını sakınmayan bir sertlikte hem de kalpten bir incelikle yazdığı, Sezen Keser’in milimetrik gözle yönettiği, Oğulcan Arman Uslu’nun sahneye yıldız saçarak taşıdığı bir oyun bu. Bugün, gerçek hayatlarımızda, çaresizlik duyguyu eşliğinde ne yaşıyorsak, bu adına ‘distopya’ demeye imtina ettiğim metinde… Çok bizden ve çok evrensel. Çok bugünün ve çok yarının. Çok sert ve çok komik.
1 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
Hakkı Yüksel
AUTOR I MYYRT
APOKALİPTİK BİR BESTE: “Son gününü görmeden hiç kimseye mutluluğa ermiş demeyin.” Sophokles, Kral Oidipus tragedyasını bu cümleyle bitiriyor. Bizim kim olduğumuzu belirleyen şey eylemlerimizse, eylemlerimiz nihayete erene ve onların sonuçlarıyla hesaplaşana kadar kim olduğumuz da şüphelidir elbet. Öyleyse genel anlamda 'insanı' tanımanın da tek yolu, insanlığın son gününe, yani dünyanın sonuna, yani kıyamete gitmektir, diyebiliriz. Me'kân Sahne’nin Sezen Keser yönetiminde, seyircisini bir kıyamet anlatısıyla yüz yüze getiren oyun, Diyar adında bir gencin Roman ağzıyla, elinde darbukasıyla anlattığı, kendi hikâyelerinden ibaret. Diyar, konuşmasıyla, enerjisiyle, sesiyle, darbuka derisinin üstünde âdeta kaybolan parmaklarıyla; çok sempatik, çok içten, çok tatlı. Ama erdemli biri mi? En az karşısında oturan dinleyiciler kadar. Birlikte oyun boyu şu sorunun cevabını arıyoruz: “Bildiğimiz dünya elimizden kayıp giderken, biz kimin elini tutacak, kimlerle yan yana yürüyeceğiz?” Oyunun tartıştığı soru, bizi biz yapacak şeyi belirleyecek. Diyar, âşık olduğu kadın Leyla ile dünyadaki yeni düzeni çıkarlarına göre kullanıp kitleleri kontrol etmeye çalışan muhafazakâr bir hareket olan 'İzan' toplulukları arasında kalıyor ve oyunun çatışması buradan filizleniyor. Bazen Leyla uğruna çöllere düşen Mecnun gibi davranırken bazen de 'izancıların' yanı başında biten, iflah olmaz bir konformiste dönüşüyor Diyar. Oğulcan Arman Uslu, oyunun başından sonuna dek kusursuz bir performans ortaya koyuyor. Seyircileri salonda boynuna astığı darbukayla kimi neşeli, kimi efkârlı şarkılarla karşılayıp herkesin yerine yerleşmesini bekliyor. Sonra da oyununa başlıyor. Genelde çok iyi oyunlarda bile prömiyer gösterilerde sorunlar çıkabilir ve oyunun demlenmesini, olgunlaşmasını beklemek lazımdır. Ancak "9/8’lik Kıyamet", Uslu’nun büyülü performansıyla sahneyi yüksek bir çıtadan açıyor. Oyunun başında seyirci, Uslu tarafından hep bir ağızdan şarkı söylemeye davet ediliyor. Böylece henüz oyun başlamadan, birbirini tanımadan yan yana oturan izleyenler arasında sessel bir birliktelik yaratılıyor. Darbuka, hikâyenin ritmini belirleyen işlevsel bir araç olarak kullanılıyor. Oyunun gerilimi de, sakinliği de darbukanın tınılarıyla başarılı bir düet hâlinde ilerliyor. Oyunun dekor ve kostüm tasarımında son derece yalın tercihler yapılmış. Diyar’ı biraz hırpani, biraz günlük bir kıyafetle görüyoruz. Sokak müzisyenliği yapan biri olarak yaşadıklarıyla, karakteriyle uyumlu bir kostümle karşımıza çıkıyor. Metindeki dönüm noktası cümleleri, ayaklı bir mikrofondan daha mekanik bir şekilde duyuyoruz. Bu cümlelerin büyük bir kısmı iktidar düzenini temsil eden 'izan' topluluğuna ait olduğundan, bunları ton farkı yaratması açısından ayaklı mikrofon vasıtasıyla duymak başarılı bir tercih. Oyunun yazarı Şamil Yılmaz, oyunun anlatı matematiğini o kadar güzel kurulmuş ve bu matematik seyirci üzerinde o kadar güzel işliyor ki metin büyük bir alkışı hak ediyor. Anlatı içinde sürekli bir adım sonrası için atılan kancalarla izleyenin merakı hep diri tutuluyor. Bu sayede oyundan hiç kopmuyoruz. Oyunun bir yerinde Şamil Yılmaz, numarasını ifşa eden bir sihirbaz gibi, iyi bir hikâye anlatıcılığında neyin, nasıl yapılması gerektiğini, meta-kurmaca yöntemle karakteri Diyar’ın ağzından bizlere fısıldıyor. Bu fısıltı yorucu bir hikâyenin soluk noktası olarak bir tebessümle izleyenin yüzüne yapışıyor. Metin, kurulan metaforlarla bugünün başarılı bir eleştirisi. Bunun yanında katmanlı yapısıyla aşkı, iktidar ilişkilerini, göçmen problemlerini, LGBTİ+ ve kimlikler üzerine yapılan kirli siyaseti, veganlığı ve iklim krizini de dengeli bir biçimde tartışmaya açıyor. Bu kadar ağır konuları 9/8’lik oynak ritimlerle aktarma fikri de yarattığı tezatlıkla hikâyeyi daha görünür bir hâle getiriyor. Oyunun müziği, kapkara bir hikâyenin karanlığını vurgulayan beyaz fon gibi. Şamil Yılmaz, bir önceki "Dansöz" oyununda dansı kullanırken; bu oyunda da müziği malzeme olarak ele almış. Ataerkil bir sistemin ürettiği dili, içinden çıktığı sistemi yıkacak bir araç hâline getirmek çok zordur. Bu yüzden ifade, bazen dilin semantik sınırlarını aşmalı, anlam örtüsünü yırtmalıdır. Oyunun merkezindeki 'darbuka' bunu çok başarılı bir şekilde yapmakta. Havaya yükselen ritimler, Diyar’ın öfkesini, kararsızlığını, hüznünü kelimelerden çok daha iyi taşıyor kesinlikle. Şamil Yılmaz’ın metninin kendi içinde de gizli bir ritmi var âdeta. Kimi yerde hızlanan kimi yerde ağır aksak ilerleyen, bazen esler veren, tekrarlarla nakaratlar oluşturan yetmiş dakikalık bir müzik parçası gibi. Oyunda darbuka olmasaydı da seyircinin kulağına 9/8’lik bir ritim çalınıyor sanki. Kelimeler, cümleler öyle yerleştirilmiş; olay örgüsü anlatının içinde öyle bütünleştirilmiş. Elbette bu durum, ancak incelikli bir kalemin başarısıyla açıklanabilir. Kıyamet ülkemizde çoktan koptu. Biz bu kıyamette neredeyiz, kimleyiz? Kimin elini tutuyoruz? Dünya kıyamete sürüklenirken onu birazcık da bu sona doğru itekleyen biz miydik, yoksa hayattan yana mı tuttuk tarafımızı? Ortalık yangın yerine döndüğünde, bütün alevlere sırtımızı dönüp ilk kime bakacağız? Kendi hikâyemizi, bu sorulara vereceğimiz dürüst cevaplar şekillendirecek. Yoksa zaten hiç anlatmasak da olur. Kendi öykümüzün ritmine kulak verip bu soruları cevaplamaya davet ediyor bizi "9/8’lik Kıyamet" oyunu.
3 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
Gülşah Y.
SHIKUES
Müthiş bir oyundu, tek başına bu kadar ağır bir hikayeyi bir an bile düşürmeden sonuna kadar taşıdı oyuncu. Tekrar izlemeyi çok isterim.
E ka parë në İzmir Sanat Kültür Merkezi skenë më 06 November 2024. Organizatör Defne Prodüksiyon
0 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
Hakan A.
SHIKUES
Kendini içine çeken, tek kişinin darbuka ile çok iyi bir performans sergilediği oyun.
E ka parë në İzmir Sanat Kültür Merkezi skenë më 06 November 2024. Organizatör Defne Prodüksiyon
0 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
AYŞE Y.
SHIKUES
Tek başına müthiş performans
E ka parë në İzmir Sanat Kültür Merkezi skenë më 06 November 2024. Organizatör Defne Prodüksiyon
0 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
Aylin Ç.
SHIKUES
Çok başarılıydı.
E ka parë në İzmir Sanat Kültür Merkezi skenë më 06 November 2024. Organizatör Defne Prodüksiyon
0 përdoruesit pajtohen me këtë koment.
Gurbet Ö.
SHIKUES
E ka parë në İzmir Sanat Kültür Merkezi skenë më 06 November 2024. Organizatör Defne Prodüksiyon